Tarih Zeytin Ve Deniz: Ayvalık Asos
Bugüne kadar Ayvalık ve çevresini görme fırsatınız olmadıysa çok şey kaybetmişsiniz demektir. Hemen kaybınızı kapatmanın zamanı geldi. Bir an önce planlama yapıp buraları gezmenizi size mutlaka öneriyoruz. Bu geziler için, elbette bizim gibi güvenilir ve her zaman pratikte var olup en güzel turları düzenleyen bir firmayı seçeceğinize eminiz.
Sizi gezdirmeden önce söz ettiğimiz yerler hakkında ön bilgilerle donatmak istiyoruz. Bu şekilde gezerken göreceklerinizin daha çok keyfini çıkaracağınıza eminiz.
Söz ettiğimiz yerler Ege Denizinin orta kuzeyinde yer almakta ve tam karşısına Midilli Adası denk gelmektedir. Dünyanın en büyük kadın şairini yetiştirmiş bir adaya tam karşısından bakacaksınız yani.
En çok zeytin ağacının yeşilini göreceğiniz bir coğrafya burası. Yer gök zeytin yeşili bir memlekete merhaba diyeceksiniz. Ama gezinin devamında, Kaz Dağlarında her türlü yeşile tanık olup büyük taş ocaklarıyla ünlü bir antik kentin tarihine tanıklık edeceksiniz.
Bu güne kadar bu coğrafyayı görmediğinize pişman olup doyamadan ayrılacaksınız. Mutlaka bir gezi daha planlayacaksınız. Ne kadar güzel gezseniz de bir şeylerin hep eksik kalacağına ve bitmeyeceğine emin olun. Bu adım Ayvalık Assos turu için ilk adım olacak.
Ayvalık
Egenin en sevimli sahil kasabasıdır. Her ne kadar Ayvalık delisi ile kedisi ünlüdür derlerse de Ayvalık gezisi sırasında göreceksiniz ki Ayvalık’ta en ünlü şey bereketli zeytin bahçeleri ve doğadır. Tabi buna tarihi evlerini de eklemek şart. Her tür sebze ve meyve tarımına uygun bir coğrafyadadır, bu tarımsal üstünlük yetmiyormuş gibi doyumu olanaksız deniz ve güneş de var. Bu güzelliğin ve her şeyin bir arada yaşanması insana inanılmaz geliyor. Kasabanın sokaklarında sizi eski yapılar karşılıyor. Eski her evin önünde durmak istiyorsunuz ama olanaksız. Zamanınızın yetmeyeceği kadar çok eski evin önünden geçeceksiniz. Her biri farklı özelliklerde olan bu evlerin her biri farklı yaşam öyküleri barındırıyor.
Kadınların sokağa alçak tabureler atıp akşamüstü oya işledikleri ara sokakların hala sürdüğünü gözlemlemek size ayrı bir tat verecek ve sizi çocukluğunuza döndürecek. Ayvalık kendi adıyla tanınan bir de tosta sahip. İri kızarmış ekmek dilimleri içinde her türlü malzemenin karıştırılarak yapıldığı bir tost. Ama Ayvalık’ta o kadar çok yenmesi denenecek şey var ki sanırım Ayvalık tostu yemeye sıra gelmeyecektir.
Ayvalık’ta çeşitli yabani otlarla yapılan salataları, toprak kaplarda fırınlanarak eritilip kızartılan peynirleri, deniz ürünlerini mutlaka denemelisiniz. Her köşe başında Girit mutfağı görmeniz olası. Deniz kıyısında eski evlerde kendi küçük, lezzeti büyük lokantalar gizli.
Eski Ayvalık çarşısını da gezmeden geçmek olanaksız. Kolay kolay bir tura sığmayacak bir gezide olduğunuzu fark edeceksiniz. Gez gez bitmez ve bir gezi turuna sığmaz bir kasabadasınız.
Cunda Adası
Eğer bir Ayvalık gezisi düşünürseniz elbette şimdilerde bir yol ile ana karaya bağlanmış olan Ali bey adası, eski adıyla cunda adası gezilmeden geçilmemelidir. Cunda otomobil ile geçilen ama istenirse Ayvalık ile arasında işleyen vapur ile de ulaşım sağlanan minicik bir adadır. Eskiden birkaç balıkçıdan ibaret olan ada günümüzde neredeyse tümüyle dolmuştur. Ama yine de vapur iskelesinin karşısında eski restoranlarda eski lezzetinde balık ve balık ürünleri ve Girit mezeleri yiyebilirsiniz. Hemen arkasındaki küçük pazardan inanılmaz lezzetteki peynirleri deneyebilirsiniz. Keşke eve götürme olanağınız olsa da kışlık yağ ihtiyacınızın hepsini buradan alsanız.
Eğer yemeğe vaktiniz olmazsa güneş batarken bir bira ile papalina adlı çıtır çıtır balıktan tadabilirsiniz. Sahilde her saatte bu balık çerez gibi içecek ile tüketilmek için kızartılır. Bölgeye has olarak sunulan bu minik balık bir yemekten ziyade bir atıştırmalık sayılmaktadır. Ayvalık ve adanın çevresinde düzenlenen gezi botları turları ile adanın arka yüzündeki denize girilecek koyları ve küçük kilise kalıntısını keşfetmek de olası elbette.
Ayvalık sadece doğası ve tarihiyle değil insanı ile de sevilmeyi hak eden bir kasabadır. Aynı ulustan olmayan insanların da kardeş olabileceklerinin bir ispatıdır. Değişik dine, değişik yaşam biçimlerine sahip insanlar burada barış içinde yaşamaktadırlar. Yemekleri ve gelenekleri birbirine yaklaşmakta ve bir olmayı sürdürmektedirler. Koca bir dünya savaşı bile onları birbirine düşman etmeyi başaramamıştır.
Barış ve dostluğun yanı sıra Ayvalık deyince elbette çevresindeki en güzel yerleri de unutmamak gerekir.
Şeytan Sofrası
Denizin güzelliğini doyamadan izleyeceğiniz bir tepede Şeytan Sofrası yer alıyor. Şeytanın ayak izi olduğu söylenen bir taşın da olduğu şeytan sofrası denize bakan bir tepede ve inanılmaz güzellikte koyu yeşil bitkilerin ardında denizi ve adayı görüyorsunuz. Evet diyorsunuz şeytan en güzel yeri bulup öyle sofra kurmuş. Böyle düşündükten sonra şeytanın sofrasını filan boş verip Ayvalık Assos turları esnasından gördüğünüz bu manzarayı beyninize kazımak için bir kez daha bakıyorsunuz.
Mutlaka tepede arkanıza denizi ve adayı alıp birkaç poz fotoğraf çekmeyi ihmal etmemenizi öneriyoruz. Böylece o anları ölümsüz hale getirmeniz mümkün olacak. Her baktığınızda o güzel anları ve o temiz havayı solumanızı dileyerek sizin gezinizin ve mutlu anların sürmesini istiyoruz.
Dünyanın sayılı güzel manzaralarından biriyle karşı karşıyasınız. Hemen bu manzaradan kopamayıp bakmanız çok doğal. Defalarca geri dönüp izleseniz de bu manzaradan bıkmak olanaksız, eminiz. Sizi her zaman Şeytan Sofrasında konuk etmekten memnun oluruz.
Ayvalık ve çevresindeki yerleri gezdikten sonra gezinin ikinci ayağını gezmekte fayda var. Ne güzeldir ki bu coğrafyayı ve bu toprakları, üretken sanatçılarımız, eserlerinde ölümsüzleştirmişlerdir. Vakit Sabahattin Ali ve Kuyucaklı Yusuf’unun adım bastığı, nefes aldığı toprakları üzerinden geçen zamana rağmen gezmek, tanımak. Şimdi de yavaş yavaş gezinin ikinci ayağı olan Assos gezisi başlıyor.
Kaz Dağları
Şu mutlaka ki Ayvalık turları Assos turları sırasında gezi karadan yapılacak ise mutlaka Kaz dağlarından yol geçecektir. Eğer deniz yolu seçilirse teknelerle oraya varmak çok kolaydır ama kıvrıla kıvrıla giden bir yolda ilerlemenin nasıl bir güzellik olduğunu yalnız ve yalnız bu yolda görebilirsiniz. Her dönemeçte sizi başka bir güzellik bekleyecek. Küçük tahta tezgahlara köy evinde üretilmiş doğal organik karadut şerbetlerini ve doğal kestane balını sıralamış köylüler, küçük çay bardağı ölçüsüyle kurutulmuş nane ve kekik satan kadınlar göreceksiniz. Geçmişte gördüğünüz anlar gözünüzün önünde canlanacak, geçmişte duyduğunuz kokuları anımsayacaksınız.
Bu gezi size iyi gelecek kesinlikle. Bu güne kadar buralardan geçmediyseniz bile içinizde ileride, belki emekliliğinizde böyle bir köy yaşamında kendinizi görmek isteyeceksiniz. Neden olmasın? Her hayal görerek başlar. Umut ederek sürer. Emek verirseniz gerçekleşirmiş.
Kısa bir süreliğine de olsa bu yaşamın içinden sürtünerek geçtiğiniz için size de mutluluğu bulaşacaktır. Büyük şehirlerin bittiği sadece dağların ve ormanların olduğu bir yol ve kenarındaki köyleri geçerek, o köylerde yaşayanlarla karşılaşarak yola devam edeceksiniz. Bunlar günümüzde karmaşık şehir yaşamında unuttuğumuz ya da aklımıza bütün yıl boyunca gelmeyen şeyler. Buralardan geçmezseniz şehrin karmaşasına hapsolmuş bir biçimde ömrünüzün sonunu getirmeniz olası. İşte bu yüzden mutlaka dolaşmalı ve dünyanın varlığını unutmamalısınız. Kendinizi iş ve ev arasına hapsetmekle kendinize haksızlık ediyorsunuz.
Yukarıdan gördüğünüz deniz yani koy on yıldan fazla deniz savaşlarının olduğu körfez. Gemilerle gelen savaşa sürülenlerden biri olan Ezop buralarda bir yerde gemisinden kaçmış kambur bir köle ve köy köy dolaşıp öyküler anlatarak yaşamını sürdürdü. Siz onun neredeyse her öyküsünü bir yerlerden duydunuz. Lafonten onun dilden dile anlatılarak günümüze kadar gelen on iki öyküsünü kaleme aldı ve siz ilkokulda karınca ile cırcır böceği öyküsünü ve diğerlerini okudunuz. Sadece onun buralarda yaşamının sonunu geçirmiş olduğunu belki yeni öğreniyor olabilirsiniz.
Geçtiğiniz Ada tepe adlı taş evler ile dolu köyün biraz ilerisinde Zeus Sunağı olan tepede tanrıça Hara kocasını uyutup Truva savaşına müdahale etmesini önlemişti. Kısacası her döndüğünüz dönemeçte, her aştığınız tepe de farklı ve güzel bir tarihi öykü sizi bekliyor. İlerledikçe buna şaşırmayı bırakıyorsunuz.
Yavaş yavaş antik kente doğru yaklaşıyorsunuz. Geçmişte güzel atlar yetiştirenlerin oturduğu antik yerleşim birimine doğru gittikçe yaklaşıyorsunuz. Ama önce önünüzde o muhteşem antik kent var.
Asos
Çanakkale’ye bağlıdır. Tam Midilli adasının karşısındadır. Yani adanın doğusuna düşer. Batı Anadolu tarih kokan bir alandır. Günümüzde siyah taştan butik otelleri ve denizi, deniz kenarında denizin attığı cilalı taşlarla hemen ilginizi çekecek.
Genellikle batı Anadolu’da taş evler sarı taştan yapılırken buradaki siyaha yakın koyu gri taşlar ilk anda göze batıyor. Çevrede göreceğiniz tarihi alanlarda, harabelerde butik otel ve köy evlerinde bu siyah taş yapı malzemesi olarak kullanılmıştır.
Geçmişte büyük düşünür Aristo bu şehirde üç yıl yaşamış ve bir felsefe okulunu burada kurmuştur. Kurduğu bu felsefe okuluna üç yıl boyunca da başkanlık yapmıştır. Düşünürün fikirleri iki bin yıl boyunca Batı Kültüründe belirleyici fikirler olarak varlığını sürdürmüştür. Günümüzde hala bu dağlar ve köyler felsefeye beşiklik etmektedir. Köylerde felsefe atölyelerinde dışarıdan gelen isteklilere felsefe eğitimi verilmektedir. Büyük düşünürün nefes aldığı yerlerde felsefe atölyelerinin açılması eğitimde sevinçle söylenecek bir sözdür. Sizin de bunları gözünüzle şahit olmanız tüm dileğimizdir.
Kent antik çağlarda denize basamaklarla inilen bir yamaca kurulmuş. Yüzü denize dönük bir kent olarak tanınıyor. Tunç çağından beri yerleşildiğine dair bazı kanıtlar olan bir kent. Ne kadar eski bir yerleşim merkezi olduğunu böylece tahmin edeceksiniz.
2. Mahmut tarafından Fransızlara hediye edilen koskoca bloklar Paris’e kadar taşınmış ve sergilenmektedir. Osmanlı zamanında kazı yapan Amerikan Enstitüsüne de çıkartılan eserlerin üçte biri ne yazık ki verilmiştir. Bizim koruyamadığımız tarih ve geçmiş şimdi ne yazık ki yabancılar elinde değerlendirilmektedir. Kendi topraklarında turistik amaçlarla sergilenip turizm geliri sağlanmaktadır.
Bu gezi esnasında belki de öğreneceğimiz en önemli şey kendi kültürümüze ve tarihi değerlerimize sahip olmak olacaktır. Eğer bu bilince sahip olmazsak ve gelecek nesillere bu bilinci veremezsek, tarihte olanların daha kötüsü ile karşılaşacağız. Bir kültür talanına daha uğrayıp elimizde kalanların da büyük bir kısmını yitireceğiz. Bunu artık göze almamamız gerekli hatta şarttır. Hep birlikte, turizmcisi, halkı ve tarihçisi bu bilinci edinerek bu yolda ilerleyeceğiz.
Bütün bunları içiniz yanarak antik kenti gezerken öğrenecek ve yanı başınızdaki bu talanı bundan sonra unutamayacaksınız. Kalan eserler sizin bu antik kente hayran kalmanıza yetip artacaktır bile.
Göreceğiniz antik kentte sizi büyüleyecek en önemli şeylerden biri de mutlaka göreceğiniz tapınağın büyüklüğüdür. Ve bir kadın tanrıçaya adanmış oluşu olacaktır. Tapınak kent merkezi olarak kabul edilen bir alana yapılmıştır. Milattan önce 6. Yüzyılda yapıldığı düşünülürse bizim gözümüzde mimarisi daha da değer kazanacaktır.
Tam on iki tane devasa sütünü vardır. Tüm bu özelliklerinin yanı sıra göze batan en önemli özelliği daha önce söz edildiği gibi bir kadın tanrıçaya adanmış olmasıdır. Günümüzde kadınlar eşit hakları almış gibi görünmesine rağmen ne yazık ki hala sokaklarda dayak yemekte, öldürülmektedir. Bizle aynı topraklarda yüzlerce yıl önce yaşamış olan insanların kadına bakışının ne kadar farklı olduğunu görünce bakış açımızda radikal değişimler olması beklenebilir. Bütün erkeklerin, özellikle kadınların değerini hala bilmeyen ve şiddet eğilimli erkeklerin görmesi günümüz de eğitim açısından olumlu olacaktır. Belki de turizmin insanı geliştirmesi bu yüzdendir.
Antik kentindeki en önemli bir harabe de amfi tiyatro yıkıntıları olmaktadır. Bu büyüklükte yüzyıllar önce yapılmış bir tiyatro görünce sanata ve eğitime verdikleri önemi insan daha iyi anlamaktadır.
Bugün ile dün aynı topraklarda yaşamış insanların yaşam biçimlerini ve değerlerini gezip gördükçe daha çok kıyaslamaya fırsat buluyoruz. Belki bu sayede de yaşama bakış açımız genişliyor. Yeni düşünce pencereleri açmaya başlıyoruz.
Köy evlerin olduğu yerler henüz incelenememiştir. Belki o da yapıldıktan sonra bakış açımıza ne yenilikler daha eklenebilecektir. Gezmekten bedeniniz mutlaka yorulacak ama sizin de gördüklerinize doyamayacağınız kesin. Mutlaka bizim ile birlikte tüm buraları gezmenizi öneriyoruz. Her adımınızda güzel bir şeyle karşılaşacağınız ve her güzellikten yeni bir şeyler öğreneceğiniz bu gezide sizinle birlikte olmak ve birlikte yorumlamak bize özel bir keyif verecektir. Karşılığında sizin de bizimle yaptığınız geziden menün kalacağına eminiz.
Adım adım bu güzel doğayı ve tarihi görecek ve her adımda başka bir heyecan yaşayacağız. Eski liman çevresindeki minicik kumsalda denizin keyfini çıkartmak ve yemek yemek oldukça keyifli olacak. Yepyeni dünyaya bakarken, gece ışıkları altında geçmiş zamanın taşlarının üzerinde oturup bizim olduğumuz yerlerde ömrünü geçirmiş, ama sanıldığı gibi hiç de ilkel olmayan, felsefenin babalığını yapmış atalarımızı düşüneceğiz.
Behramkale
Bir volkanın yanı başında kurulmuş, Ayvalık Asos turu sırasında ziyaret edeceğiniz küçük bir Anadolu köyüdür. Tepenin üzerindedir. Bulunduğunuz taşıttan inip kısa bir mesafe yürümek zorundasınız. Köyün içine taşıtlar girememektedir. Çünkü eski mimariden ötürü yollar çok dardır.
Siyah andezit kayaları her yerde göreceksiniz. Köy evlerinin inşa edilmesinde bu volkanik taşlar kullanılmıştır. Bu köye özelliğini veren de budur. Anadolu taş evlerinden farkı bu evler sağlam siyah andezit taşlardan inşa edilmişlerdir.
Göreceğiniz restoran ve çayhane gibi binalar da köyümüzün dokusunu bozmayacak şekilde bu siyah andezit taşlardan yapılmıştır. Taş evler ve yapılar kışın çok kolay ısıtılmaktadır. Bir kez ısındıktan sonra da taş duvarları sayesinde kolay kolay soğumaz. Bunun tam karşıtı da doğrudur. Yaz gelince bu evler taş duvarlarından içeri sıcağı almamaktadır. Tüm yaz sıcakları yaşanmadan serin bir biçimde geçmektedir.
Sizi büyük olasılıkla köylü kadınlar karşılayacaktır. Kadınlar hangi yaşta olursa olsun tüm Anadolu’da üretmekte ve yaşama emek katmaktadır. Köyün kadınları da dağlardan topladıkları kuru otları size satmak için çuvallarla önlerine koymuş hazır beklemektedirler.
Bütün Kaz Dağları boyunca gördüğünüz köy evlerinde olduğu gibi, köy kadınları hazırladıkları gıdaları ve yemekleri satmakta evlerine katkıda bulunmaktadırlar. El emeklerini de küçük sergilerle turistlerin alımına Behramkale kadınları sunmaktadırlar. Tüm kuru ot ihtiyaçlarının en doğal şekilde hazırlandığı bu küçük yerleşim biriminden alacağınıza kesin gözüyle bakıyoruz. Biliyoruz ki almaya doyamayacak dostlarınıza da hediye olarak bu çalışkan kadınların hazırladığı tarhana, kuru ot ve sabunları seçeceksiniz.
Gördüğünüz her görüntüden ve konuştuğunuz her insandan mutlu olarak dönerseniz ve sizi hizmetlerimizle biz de memnun edersek amacımıza ulaşmış olacağız.